Ayağını gıdıklayan dalgalarla
uyandı. Ne kadar zamandır orada yatıyordu bilmiyordu. Gözlerini açtığında
havanın kararmış olduğunu gördü. Ay tüm çekiciliğiyle parlıyor, yakamoz
ışıkları dans ediyordu suyun üzerinde. Yattığı yerden doğruldu ve ufka bakmaya
başladı. Hayatında hiç kendini bu kadar boşlukta hissetmemişti. Aklındaki bir
görüntü hiçbir zaman gitmeyecekti. Aslında rüyasında da onu görüyordu her zaman
ama uyandığında hatırlayamıyordu bir türlü onu net olarak. Bilinç altı onunla
her gece oyunlar oynuyordu ama onun bundan hiç haberi yoktu. Kalbi de yerinin
orası olmaması gerektiğini söylüyordu. Onun yeri aklındaki kadının yanıydı. Onu
ne kadar sevdiğini o bile bilmiyordu. O anda üstüne bir damla düştü. Ardından
tek tek diğerleri geldi. Yağmur mu yağıyordu yoksa hayal mi ediyordu? Aklında
yatan kadının yarattığı bir hayal parçası mıydı yoksa bu? Düşündü ki eve
dönmeliydi. Sahi bir evi var mıydı yoksa? Acaba kaldığı yer neresiydi? Tüm
bunları düşünürken yorgunluktan yeniden uykuya dalıverdi oracıkta.
-
Nereye gidiyorsun? Bırakma beni lütfen! Sana
ihtiyacım var!
-
Artık gitmeliyim. Ben başka birisini seviyorum.
En sevdiğin tatlıdan yaptım. Dolabın üstünde.
-
Tatlı umurumda değil. Sensiz tadı kalmıyor.
Bırakma beni, gitme!
-
Üzgünüm tatlım. Gerçek bu! Seni hiç sevmemiştim
zaten. Nasıl senden hoşlandığım izlenimine kapıldın bilmiyorum ama ayrılmak
zorundayım. Uçağımı kaçıracağım. Bana yaptığın her şey için teşekkür ederim.
Soluk soluğa uyanıverdi. Gördüğü rüya ona geçmişini
hatırlatmaya yetti de arttı bile. O gün ayrıldıktan sonra bir meyhaneye
gitmişti evet. Orada deliler gibi içmiş sonunu göremediği bir yolda bulmuştu
kendini. Hayalleri onu terketmişti. Hayatını adadığı kadın ona onu sevmediğini
söylemişti. Uzandığı yerden kalkıp üstünü başını toparlamaya çalışırken nereden
geldiğini bilemediği bir gürültüyle karşılaşmıştı. Etrafına baktığında bir
ormanda olduğunu fark etmişti. Sesin geldiği yöne doğru gitmişti ve bir sahile
varmıştı.
Yattığı yerden yıldızları izlerken bütün bu düşünceler
zinciri aklına doluverdi. Kalkıp gitmeye yeltendi, yapamadı. Sol tarafına bir
ağrı girdi yığıldı orada.
Gözünü açtığında bir hastane odasında buldu kendini. Doktor
geldiğinde ona kalp krizi atlattığını ancak bir şeyinin olmadığını söyledi. “
Artık seni taburcu edebiliriz.” Dedi doktor. Hastanenin kapısına indiğinde
taksi onu bekliyordu. Doğruca evi olarak hatırladığı yere doğru yola koyuldu.
İçeri girdiğinde dolabın üzerinde bir not gördü.
“Beni unutmadığın için teşekkür ederim.”
Nota baktı ve ağlamaya başladı. Hayali onu hiç bırakmamıştı
ki zaten. Salona geçti bir bardak viski doldurdu. Kendisini bildi bileli bu
şekilde rahatlayabiliyordu ancak. Arkadan da Brian Crain’den Butterfly Waltz
adlı piyano parçası çalıyordu derinden. Gözlerini kapattı ve kendisini ele
geçirmesine izin verdi bu tatlı melodinin. Kalbinde bir yanma hissetti.
Gözlerini açtı. Yanında duruyordu. Koltuğun hemen yanında kollarını boynuna
dolamış onu öpüyordu. Sarıldı bu hayale ve onu bir daha bırakmayacağını söyledi
ona. Kokusunu içine çekti tekrar. Gözleri doldu yeniden. Ağlamayacağını söyledi
ona. Ellerini tuttu ve asla unutmayacağına dair söz verdi ona. Gözlerinin içine
bakıp “Seni seviyorum.” Diye mırıldandı bunu yüreğinin derinliklerinde
hissederek. O da ona bakarak gülümsedi. Bu gülümseyişi asla unutamayacaktı,
biliyordu. Her gün onunla uyudu dudağında tatlı bir tebessümle. Her gün onunla
uyandı güne bakıp gülümseyerek.
.
Koskoca bir 40 yıl geçmişti
böyle evde oturup içerek. Arada sırada içki almaya gidiyordu. Deniz kenarına
çıkıyordu bazen de. Hangi ara 62 yaşına basmıştı hiç hatırlamıyordu. Her gününü
onunla geçirmişti. Yalnız kalmamıştı hiçbir zaman. O gün bir farklı
hissediyordu yalnız. Sanki o gün daha bir incelmiş hissediyordu kendini. Bir an
kalbi sıkıştı tekrar. Bu seferki kalp krizi değildi. Anladı ki ölmüştü. Diğer
dünyayı görme şerefine erişmişti hayatı boyunca sevdiği kadın. Halbuki ne kadar
da yalvarmıştı Tanrı’ya “ Onu benden önce alma yanına.” Diye. Ne çok sevmişti
onu. Hayali de bir anda solmaya başladı yanıbaşında. Kalktı bir sigara yaktı. Litrelik
viskiyi bitirdi o an. İçine sonsuz bir sıcaklık ilişti. Hayali yanında değildi
belki ama onun varlığını kalbinde hissetti bu sefer de. Gidip arka odada duran
sandığı açtı. Onun kıyafetlerini kokladı, içine çekti nefesini bir daha
vermeyecekmişçesine. Silahı gördü sol köşede. Aldı ve salona geçti. Duvarda
asılı duran resmine bakarak “Bekle beni.” Dedi ve 2 kuş uçuverdi balkonundan
irkilerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder